Hasan Ali YÜCEL 16 Aralık 1897 yılında İstanbul'da dünyaya gelmiştir. Babası ünlü Posta ve Telgraf Nazırı Hasan Ali Efendi’nin oğlu Maliye Nezareti memurlarından Ali Rıza Bey, annesi Ertuğrul gemisi süvarisi deniz yarbayı Tekiroğlu Ali Bey’in kızı Neyyire Hanım’dır (Unat, 1961, 291).
Hasan Ali Yücel, Mevlevi kültürünün, dini kuralların ve geleneklerin etkin olduğu bir sosyal çevrede yetişmiştir.
Yazlık köşke taşındıktan sonra, önce Topkapı Semti’ndeki Taş Mektep’e gider. Daha ilk başta Hasan Ali Yücel sesinin güzelliği ve Kur’an okumasındaki mükemmellik ile öğretmeninin dikkatini çeker. Öğretmeni, Ali Rıza Bey’e bu yetenekli çocuğu hafız yapmasını önerir. Yücel bu okulu hiç sevmez, ders yöntemlerinin çeşitli olduğunu ancak bununla beraber çok katı olduğunu düşünmektedir (Çıkar, 1998, 24).
Hasan Ali Yücel dokuz yaşında iken, 1906 yılında Mekteb-i Osmani’ye gönderilir. Bu okul, Yusufpaşa Semti’nde bulunmaktadır ve oturdukları eve yakındır. Bu okul paralıdır ve ona yenilikler öğrenme imkanı vermiştir. Okula yazılma sırasında yapılan sınavda başarılı olan Yücel, iptidaiyenin ikinci sınıfına alınır. Bu okul çok hoşuna gider (Çıkar, 1998, 25).
Yücel'in çocukluğu İstanbul'da geçtiğinde bir çok sosyal olaylara şahit olmuştur. Hasan Ali Yücel, Mekteb-i Osmani’yi başarıyla bitirmiştir ve idadiler hakkında bilgi edinmeye başlar. Babası Yücel’in öğrenim durumuyla pek fazla ilgilenmemekte ve askeri yatılı okula göndermek istemektedir. Annesi ise, bu durumu reddeder ve Yücel oturdukları semt yakınlarındaki Vefa İdadisi’ne yazdırılır. Bu okula belli sayıda öğrenci alınmıştır ve belli bir ücret alınmanın yanı sıra aynı zamanda giriş sınavı da vardır (Çıkar, 1998, 29).
Vefa İdadisi’nde okurken Balkan bozgununun bütün sıkıntılarına tanık olmuştur. Bozgunu izleyen günlerde İstanbul’a yığılan, yerinden yurdundan edilen aç, sefil insanların dramını paylaşır. Yücel, bu bozgunun, felaketin arkasında yatan gerçeğin, çağdaş anlamda bir eğitim düzeninin kurulmamış olması ve halkın aydınlatılamaması olduğunu düşünmektedir. Đşte bu yüzden ilerde eline fırsat geçtiğinde halkı eğitip
aydınlatmak, çağdaş bir düzeye ulaştırmak için elinden geleni yapacaktır (Arıkan, 1997, 196).
1915 yılı, lise son sınıfta iken Birinci Dünya Savaşı patlak verir ve askere çağırılır. Böylece öğrenimine ara vermek zorunda kalmıştır. Hasan Ali Yücel, Pendik’te yedek subay olarak 18 yaşında askerlik görevine başlamıştır. 1916 yılında önce asteğmenliğe, dört ay sonra da teğmenliğe yükselmiştir. Üç buçuk yıl sonra 2 Aralık 1918’de ordudan terhis olmuştur (Çıkar, 1998, 30-31).
Harp yılları içinde “Nihai Zafer” teranesiyle avunmuş ve Mütareke gerçekleri ile yüz yüze gelmiş, ordudan ilişiği kesilmiş birçok genç gibi Hasan Ali Yücel de bir iş ve meslek sahibi olma ihtiyacı ile baş başa kalmıştır. Darülfünun, liselerin son sınıfından askere alınan gençlere kapılarını açtığı için Yücel hemen Hukuk Fakültesine kaydolur (Unat, 1961, 292).
Hukuk Fakültesi’nde iken hocası Celalettin Arif Bey ile tartışır. Okuldan atılmakla karşı karşıya gelir. Bu cezayı almadan önce okuldan ayrılır. Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne kaydolur (Sönmez, 2000, 12). Artık bir Darülmuallimin-i Aliye öğrencisidir.
Bu okul bir yatılı yüksek öğretmen okuludur. Öğrenciler, Đttihat ve Terakki’nin eski toplantı salonunu yatak salonu olarak kullanmaktadır (Çıkar, 1998, 35).
Yücel, gündüzleri derse devam eder, geceleri ise “İfham” gazetesinde muhabir olarak çalışır. Bu sırada İstanbul işgal altındadır. Mustafa Kemal Anadolu’da Ulusal Kurtuluş Hareketi’ni başlatmıştır. İstanbul’da çıkan gazetelerden bir bölümü Ulusal Kurtuluş Hareketi’ni destekler. Bu destek “millicilik” adı altındadır ve İfham gazetesi de bu gazeteler arasındadır (Sönmez, 2000, 12).
Yücel ayrıca devrin mecmuları olan Yeni Mecmua, Dergah, Büyük Mecmua, Düşünce, Milli Mecmua gibi dergilerde şiirlerini ve makalelerini yayımlamaktadır. Askerlik hayatının olgunlaştırdığı Hasan Ali Yücel, bir üniversite öğrencisinden çok devrinin fikir ve kalem sahipleri arasında tanınan ve sivrilen bir şahsiyet olur (Unat, 1961, 292-293).
Yücel ilk şiirlerini ise, bu yıllarda Dergah Dergisi’nde yayınlar. Bu dönemde cephe haberlerinin heyecanla tartışıldığı Đkbal Kıraathanesi’nde Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Hamdi Tanpınar ile olayları değerlendirirler (Boybeyi, 1998, 152).
1919 yılında yapılan Sultanahmet mitinglerine Hasan Ali Yücel de katılmıştır. Türk Ocaklarında, dil ve tarih konularında araştırmalar yapılmakta, konferanslar düzenlenerek, piyesler hazırlanarak Türkçülük düşünceleri yayılmaya çalışılmaktadır. Hasan Ali Yücel de Türk Ocakları ile ilgili olarak, ocağın içinde dışarıya benzemeyen bir fikir havası yaratıldığından bahseder. Türk Ocağı’nda dil ve tarih konularında
konferanslara, araştırmalara katılır (Çıkar, 1998, 39).
Yücel, yükseksek öğrenimi sırasında felsefenin yanı sıra edebiyat, sanat ve musiki konularına dikkat ve ilgisini yoğunlaştırmıştır. Daha öğrencilik yıllarında basın dünyasını tanıma fırsatını yakalamış ve o yılların önde gelen bilim, düşünce ve sanat adamlarının söyleşilerine katılmıştır. Kültürce zengin, çok yönlü ve renkli bir kişilik
geliştirmesinde bu ortam etkili olmuştur (Oğuzkan, 1993, 5).
Okul yıllarında hiçbir zaman kendini yalnızca edebiyata vermediği görülmektedir. O zamanlar onuncu sınıftan ayrılan fen ve edebiyat şubelerinden, edebiyat merakına ve hocaları tarafından da edebiyat yeteneği kabul edilen bir gerçek olmasına rağmen, Yücel Fen Şubesini seçer. Çünkü Yücel, daha o yaşta bir gerçeği kavramıştır: Müspet ilim kültürü olmaksızın hakiki sanat adamı olmanın da imkanı yoktur (Çağlar, 1937, 6).
Hasan Ali Yücel memleketine, hayalini daha küçük yaşlardan itibaren kurduğu bir meslekte, öğretmenlikte hizmet etmek istiyordu. Fakat o günün okul kadrolarında hemen görev almak imkansızdı. Darülfünun hayatından Yücel’i tanıyan ve kabiliyetlerini takdir eden hocaları, geçici bir süre için onu Edebiyat Fakültesi’nde öğrenci hayatının disiplinini düzenlemekle görevlendirdiler. Yücel bir yıl kadar bu “inzibat memurluğu” ile meşgul olmuştur. Yücel, bu sırada Talimgah karargahından arkadaşı olan Necati Tansel’in, üniversitedeki meşhur Pierre Loti toplantısında tanıştığı kız kardeşi Refika Hanım ile evlenir (Unat, 1961, 293).
Mustafa Kemal Atatürk ülkeyi denetleme gezisinde, müfettiş grubu içinde Hasan Ali YÜCEL de vardır. Mustafa Kemal bu gezide beraberinde götüreceği müşavirler arasına katılmak üzere Milli Eğitim Bakanlığı’ndan da birini ister. 11 Kasım 1930 - 3 Mart 1931 tarihleri arasında üç buçuk ay süren seyahatte Cumhurbaşkanlığı’na refakat edecek ve onu temas edeceği her eğitim konusunda tatmin edecek şekilde cevaplandıracak birini bulmak bakanlığı bir hayli düşündürür. Nihayet bu işle genç bir müfettiş olan Hasan Ali Yücel görevlendirilir (Unat, 1961, 294).
Hasan Ali Yücel, Mevlevi kültürünün, dini kuralların ve geleneklerin etkin olduğu bir sosyal çevrede yetişmiştir.
Hasan Ali Yücel daha dört yaşındayken 1901 yılında Laleli
Semti’ndeki Yolgeçen Mektebi’ne başlar. Mahalle Mektebi’ndeki dersler,
öğrencilerin anlamını bilmedikleri Arapça metinleri ezbere dayanır. Hasan Ali
Yücel bu izlenimleri üzerine şunları yazar;
“Bir taraftan öğretme usulünün iptidailiği, diğer taraftan ne yaptığımızı ne okuduğumuzu hiçbir suretle bilmeyişimiz, küçük yaşta zekamızı ezmek, şuurumuzu karartmak için kafi sebeplerdi” (Çıkar, 1998, 22).Okulunun zeki ve çalışkan bir üyesi olan Yücel’in öğrenim hayatındaki bilgi kaynakları olarak, okul ders takrirleri ve kitaplarının yanında bu iki büyük ve değerli aile dostunun yakın ilgisi de sayılabilir. Bu iki şahsiyetin Hasan Ali Yücel’in fikir yapısında ve Şark kültür değerleriyle temasında büyük rolleri vardır (Unat, 1961, 192).
Yazlık köşke taşındıktan sonra, önce Topkapı Semti’ndeki Taş Mektep’e gider. Daha ilk başta Hasan Ali Yücel sesinin güzelliği ve Kur’an okumasındaki mükemmellik ile öğretmeninin dikkatini çeker. Öğretmeni, Ali Rıza Bey’e bu yetenekli çocuğu hafız yapmasını önerir. Yücel bu okulu hiç sevmez, ders yöntemlerinin çeşitli olduğunu ancak bununla beraber çok katı olduğunu düşünmektedir (Çıkar, 1998, 24).
Hasan Ali Yücel dokuz yaşında iken, 1906 yılında Mekteb-i Osmani’ye gönderilir. Bu okul, Yusufpaşa Semti’nde bulunmaktadır ve oturdukları eve yakındır. Bu okul paralıdır ve ona yenilikler öğrenme imkanı vermiştir. Okula yazılma sırasında yapılan sınavda başarılı olan Yücel, iptidaiyenin ikinci sınıfına alınır. Bu okul çok hoşuna gider (Çıkar, 1998, 25).
Bu okulda sınıflar tahta, haritalar ve sıralarla donatılmıştır. Ayrıca her ders ayrı bir hoca tarafından okutulmaktadır. Hasan Ali Yücel müzik dersinden başka, Coğrafya ve Fransızca derslerine ilgi duymakta ve sevmektedir. Yücel mektebi sevdiğini ve mektebe başladığı gün verilen kitapları daha çok sevdiğini dile getirir. Çoğu ciltli olan bu kitapların içinde yazılar yanında resimler de bulunmakta ve mahalle mektebindeki sarı yapraklı, taş basması kitaplara benzememektedirler (Yücel, 1998a, 107). Yücel 5 yılını bu okulda geçirmiş ve Rüşdiye şahadetnamesini buradan alarak Vefa İdadisi’ne gitmiştir (Yücel, 1998a, 108).
Yücel'in çocukluğu İstanbul'da geçtiğinde bir çok sosyal olaylara şahit olmuştur. Hasan Ali Yücel, Mekteb-i Osmani’yi başarıyla bitirmiştir ve idadiler hakkında bilgi edinmeye başlar. Babası Yücel’in öğrenim durumuyla pek fazla ilgilenmemekte ve askeri yatılı okula göndermek istemektedir. Annesi ise, bu durumu reddeder ve Yücel oturdukları semt yakınlarındaki Vefa İdadisi’ne yazdırılır. Bu okula belli sayıda öğrenci alınmıştır ve belli bir ücret alınmanın yanı sıra aynı zamanda giriş sınavı da vardır (Çıkar, 1998, 29).
Vefa İdadisi’nde okurken Balkan bozgununun bütün sıkıntılarına tanık olmuştur. Bozgunu izleyen günlerde İstanbul’a yığılan, yerinden yurdundan edilen aç, sefil insanların dramını paylaşır. Yücel, bu bozgunun, felaketin arkasında yatan gerçeğin, çağdaş anlamda bir eğitim düzeninin kurulmamış olması ve halkın aydınlatılamaması olduğunu düşünmektedir. Đşte bu yüzden ilerde eline fırsat geçtiğinde halkı eğitip
aydınlatmak, çağdaş bir düzeye ulaştırmak için elinden geleni yapacaktır (Arıkan, 1997, 196).
1915 yılı, lise son sınıfta iken Birinci Dünya Savaşı patlak verir ve askere çağırılır. Böylece öğrenimine ara vermek zorunda kalmıştır. Hasan Ali Yücel, Pendik’te yedek subay olarak 18 yaşında askerlik görevine başlamıştır. 1916 yılında önce asteğmenliğe, dört ay sonra da teğmenliğe yükselmiştir. Üç buçuk yıl sonra 2 Aralık 1918’de ordudan terhis olmuştur (Çıkar, 1998, 30-31).
Harp yılları içinde “Nihai Zafer” teranesiyle avunmuş ve Mütareke gerçekleri ile yüz yüze gelmiş, ordudan ilişiği kesilmiş birçok genç gibi Hasan Ali Yücel de bir iş ve meslek sahibi olma ihtiyacı ile baş başa kalmıştır. Darülfünun, liselerin son sınıfından askere alınan gençlere kapılarını açtığı için Yücel hemen Hukuk Fakültesine kaydolur (Unat, 1961, 292).
Hukuk Fakültesi’nde iken hocası Celalettin Arif Bey ile tartışır. Okuldan atılmakla karşı karşıya gelir. Bu cezayı almadan önce okuldan ayrılır. Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne kaydolur (Sönmez, 2000, 12). Artık bir Darülmuallimin-i Aliye öğrencisidir.
Bu okul bir yatılı yüksek öğretmen okuludur. Öğrenciler, Đttihat ve Terakki’nin eski toplantı salonunu yatak salonu olarak kullanmaktadır (Çıkar, 1998, 35).
Yücel ayrıca devrin mecmuları olan Yeni Mecmua, Dergah, Büyük Mecmua, Düşünce, Milli Mecmua gibi dergilerde şiirlerini ve makalelerini yayımlamaktadır. Askerlik hayatının olgunlaştırdığı Hasan Ali Yücel, bir üniversite öğrencisinden çok devrinin fikir ve kalem sahipleri arasında tanınan ve sivrilen bir şahsiyet olur (Unat, 1961, 292-293).
Yücel ilk şiirlerini ise, bu yıllarda Dergah Dergisi’nde yayınlar. Bu dönemde cephe haberlerinin heyecanla tartışıldığı Đkbal Kıraathanesi’nde Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Hamdi Tanpınar ile olayları değerlendirirler (Boybeyi, 1998, 152).
1919 yılında yapılan Sultanahmet mitinglerine Hasan Ali Yücel de katılmıştır. Türk Ocaklarında, dil ve tarih konularında araştırmalar yapılmakta, konferanslar düzenlenerek, piyesler hazırlanarak Türkçülük düşünceleri yayılmaya çalışılmaktadır. Hasan Ali Yücel de Türk Ocakları ile ilgili olarak, ocağın içinde dışarıya benzemeyen bir fikir havası yaratıldığından bahseder. Türk Ocağı’nda dil ve tarih konularında
konferanslara, araştırmalara katılır (Çıkar, 1998, 39).
Yücel, yükseksek öğrenimi sırasında felsefenin yanı sıra edebiyat, sanat ve musiki konularına dikkat ve ilgisini yoğunlaştırmıştır. Daha öğrencilik yıllarında basın dünyasını tanıma fırsatını yakalamış ve o yılların önde gelen bilim, düşünce ve sanat adamlarının söyleşilerine katılmıştır. Kültürce zengin, çok yönlü ve renkli bir kişilik
geliştirmesinde bu ortam etkili olmuştur (Oğuzkan, 1993, 5).
Okul yıllarında hiçbir zaman kendini yalnızca edebiyata vermediği görülmektedir. O zamanlar onuncu sınıftan ayrılan fen ve edebiyat şubelerinden, edebiyat merakına ve hocaları tarafından da edebiyat yeteneği kabul edilen bir gerçek olmasına rağmen, Yücel Fen Şubesini seçer. Çünkü Yücel, daha o yaşta bir gerçeği kavramıştır: Müspet ilim kültürü olmaksızın hakiki sanat adamı olmanın da imkanı yoktur (Çağlar, 1937, 6).
Hasan Ali Yücel memleketine, hayalini daha küçük yaşlardan itibaren kurduğu bir meslekte, öğretmenlikte hizmet etmek istiyordu. Fakat o günün okul kadrolarında hemen görev almak imkansızdı. Darülfünun hayatından Yücel’i tanıyan ve kabiliyetlerini takdir eden hocaları, geçici bir süre için onu Edebiyat Fakültesi’nde öğrenci hayatının disiplinini düzenlemekle görevlendirdiler. Yücel bir yıl kadar bu “inzibat memurluğu” ile meşgul olmuştur. Yücel, bu sırada Talimgah karargahından arkadaşı olan Necati Tansel’in, üniversitedeki meşhur Pierre Loti toplantısında tanıştığı kız kardeşi Refika Hanım ile evlenir (Unat, 1961, 293).
19 Aralık 1922’de İzmir Erkek Muallim Mektebi’ne Türkçe ve Edebiyat öğretmeni olarak atanır. Đzmir’e eşi Refika Hanım ile birlikte giderler. Yanıp yıkılmış bir şehirle karşılaşırlar. Üç yıl süren Yunan işgalinden kurtulmuş olan İzmir’de yaşam koşulları çok kötüdür (Uluköse, 2008, 35). Burada çevreyle yakın dostluklar kurar. Yücel, İzmir’de kesintiye uğramış olan milli eğitime yeni bir ruh ve canlılık vermek için uğraşır. Türk Sesi gazetesinin kuruluşunda önemli rol oynar (Arıkan, 1997, 197).
1926 yılında Mantık kitabı yayınlanır. Öğretmenlik yaptığı yıllarda “Felsefe Elifbası-Ruhiyat Alfabesi”, “Suri ve Tatbiki Mantık ve Metadoloji” kitapları ve Hıfzı Tevfik, Hamamizade Đhsan ile birlikte hazırladıkları “Türk Edebiyatı Numuneleri” kitaplarını yayınlar (Uluköse, 2008, 36). Hasan Ali Yücel, yazmış olmak için yazan değil, yazmasının gerekli olduğunu hissettikçe, yazmak için kafasını ve kalbini tam anlamıyla hazır ve dolu buldukça yazan bir yazıcımızdır. Akşam gazetesinde ve birçok mecmuada yazdıklarını bir araya toplayarak meydana getirdiği ve Pazartesi Konuşmaları adını verdiği kitabın girişinde bu durumu ifade etmektedir (Çağlar, 1937, 7).
Ağustos 1926’da, doğumundan kısa bir süre sonra ölen ilk çocuklarından sonra, ikizleri Can ve Canan dünyaya gelir. Yücel’in ailesine ve eşine bağlılığı, özellikle şiirlerine ve ailesinden uzakta kaldığı dönemlerde yazdığı mektuplarına yansır. 1936’da da üçüncü çocukları Gülümser dünyaya gelir (Çıkar, 1998, 50).
1926 yılında Mantık kitabı yayınlanır. Öğretmenlik yaptığı yıllarda “Felsefe Elifbası-Ruhiyat Alfabesi”, “Suri ve Tatbiki Mantık ve Metadoloji” kitapları ve Hıfzı Tevfik, Hamamizade Đhsan ile birlikte hazırladıkları “Türk Edebiyatı Numuneleri” kitaplarını yayınlar (Uluköse, 2008, 36). Hasan Ali Yücel, yazmış olmak için yazan değil, yazmasının gerekli olduğunu hissettikçe, yazmak için kafasını ve kalbini tam anlamıyla hazır ve dolu buldukça yazan bir yazıcımızdır. Akşam gazetesinde ve birçok mecmuada yazdıklarını bir araya toplayarak meydana getirdiği ve Pazartesi Konuşmaları adını verdiği kitabın girişinde bu durumu ifade etmektedir (Çağlar, 1937, 7).
Ağustos 1926’da, doğumundan kısa bir süre sonra ölen ilk çocuklarından sonra, ikizleri Can ve Canan dünyaya gelir. Yücel’in ailesine ve eşine bağlılığı, özellikle şiirlerine ve ailesinden uzakta kaldığı dönemlerde yazdığı mektuplarına yansır. 1936’da da üçüncü çocukları Gülümser dünyaya gelir (Çıkar, 1998, 50).
Her ikisi de o zaman İstanbul Maarif Eminliği yapan ve tecrübeli iki idare adamı olan Salih Zeki Buluğ ile Behçet Güçer’in yanında ilk idare stajlarını yaparlar. Eminlikler kaldırılınca müfettiş Yücel, doğrudan doğruya Milli Eğitim Bakanlığı Teftiş Kurulu içerisinde yer alır (Unat, 1961, 294).
Klasik müzik konusundaki bilgilerini, müzik yeteneği ile birleştiren Yücel, zaman zaman yakın çevresine şarkı söyleyerek özellikle çocuklarını bu bakımdan etkilemiştir.
Kızı Canan daha sonraki yıllarda şan eğitimi alır, şiire büyük ilgi duyan Can da ailedeki sanat geleneğini ülkenin önde gelen şairlerinden biri olarak sürdürmüştür (Çıkar, 1998, 54).
Kızı Canan daha sonraki yıllarda şan eğitimi alır, şiire büyük ilgi duyan Can da ailedeki sanat geleneğini ülkenin önde gelen şairlerinden biri olarak sürdürmüştür (Çıkar, 1998, 54).
Mustafa Kemal Atatürk ülkeyi denetleme gezisinde, müfettiş grubu içinde Hasan Ali YÜCEL de vardır. Mustafa Kemal bu gezide beraberinde götüreceği müşavirler arasına katılmak üzere Milli Eğitim Bakanlığı’ndan da birini ister. 11 Kasım 1930 - 3 Mart 1931 tarihleri arasında üç buçuk ay süren seyahatte Cumhurbaşkanlığı’na refakat edecek ve onu temas edeceği her eğitim konusunda tatmin edecek şekilde cevaplandıracak birini bulmak bakanlığı bir hayli düşündürür. Nihayet bu işle genç bir müfettiş olan Hasan Ali Yücel görevlendirilir (Unat, 1961, 294).
0 yorum:
Yorum Gönder